the secret in their eyes
2011
o zaman ben de başlıyorum 2011 listelerine. önce albümler, sonra şarkılar da yaparım.
the kills - blood pressures
albümü bana yapmışlar gibi. adamın söylediği şarkı hariç benim zevkime tam.
metronomy - english riviera
metronomy bu senenin grubudur. hearthbreaker dinlediğim ilk şarkıları, aylar oldu hala çalınca değiştirmiyorum. biraz da kendim keşfetmenin gururu var. english riviera bu kadar ses getirince ünlendiler baya. facebook sayfalarında komik fotoraflar falan da paylaşıp gönlümü çeldiler.
arctic monkeys - suck it and see
eleştirmenler falan pek beğenmedi. ingiliz ruhlarını kaybetmişler falan filan. ben bayıldım. önceki albümlere göre daha karanlık, daha sakindi.
kasabian - velociraptor
bu da güzel baya. days are forgetten favorim.,
"bi insan senede 4 albümü 'gerçekten' dinleyebilir" ali can akdağ 2011
yok lan başka doğru dürüst albüm dinlemedim ki. 2011'in en iyi 40 şarkısı desen sayarım.
vaccines, strokes, wild beasts, smith westerns, florence and the machine, cults zaman ayırıp dinleyemediklerim ama iyi olduklarından şüphelendiklerim. bi sene geriden geliyorum genelde.
albüm yok. nerde o eski günler gider albüm alırdık. ilk aldığım kaset michael jackson ama hangisi hatırlamıyorum. micheal jordan'la karıştırmıştım satan adama söylerken. ricky martin kasetlerim de duruyodu, annem atmadıysa. travis ama ilk kendim aldığım kaset sanırım. yoksa bi backstreet boys dönemi falan da hatırlıyorum. neyse. uykum geldi. iyi geceler.
zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
öptüm.
warrior
öncelikle cem'e teşekkür ederim, sayesinde bu filmi daha erken öğrenmiş oldum. ayrıca artık düşes diil cem diyorum. abisine ayarlar veriyor devamlı, zevkle okuyorum.
film uzaktan kalitesiz bir atv filmine benziyor. dövüş turnuvası, sorunlu genç, aile değerleri, vatanseverlik falan hepsi var. bi tek van damme eksik. ama oyunculuk, işleniş falan mükemmel olmuş. konularının benzerliği yüzünden fighter'la karşılaştırılması doğal ama fighter benim için dövüş filmi değildi pek. dövüş filminde yumruk olur.
warrior boks'u da geçip, benim pek hakim olmadığım ufc, mma olaylarına girmiş. kurallı kavga. iyi de olmuş mantık hataları baya var ama sonuçta hollywood filmi izliyoruz. tom hardy de iyi vücut yapmış, harbi bane olmuş adam. oyunculuğu da karakterine uygun olmuş. nick nolte döktürmüş geçmişi karanlık baba rolünde. house'daki şeker doktor da var. her dövüş filminde homoerotizmi engellemek için en az bir güzel kız olmalı.
sonuçta senaryo kağıt üzerinde aşırı derece cheesy duruyor, ama işleniş o kadar başarılı ki son senelerin en başarılı dövüş filmi warrior oluyor. yönetmeni tebrik etmek lazım. buz hokeyi filmi miracle'ı da çekmiş o da fena diildi.
bir rocky ya da cindirella man diil ama yakından takip ediyor. bu ikisini sevdiysen bunu da seversin. yolbulans'daki diğer filmleri, şarkıları da tüketin bu arada.
our idiot brother
izlenecek filmler listesindeydi uzun zamandır. torrente düşer düşmez izledim. paul rudd'a man crush'ımı bilmeyen varsa şimdi öğrenmiş oldu. zaten sırf onun için eklemiştim zaten listeme. sonr ilginç bir sürpriz zooey de oynuyomuş filmde. ordan burdan sevdiğim aktörler de var. are we having fun yet? diyen adam mesela.
sonuçta öyle kahkahalar atarak izlenecek bi film değil. ben güldüm tabi. mesaj kaygısı var ama filmin esas amacı bu olmamış. izlerkerken eğlendiriyor. imdb'nin 6.6'sı düşük. paul rudd'dan daha fazlası var filmde. ben beğendim.
kardeş salak diil aslında. hayata fazla olumlu bakıyo sadece. güldürürken düşündürelim tribine girmeseler daha iyi bir film olurmuş ama böyle de tavsiye ederim.
bu da bonus. party down. o kadar komik bi diziydi ki komik diildi. çok iyi yapıyo lan herif.
highdeas
liam
* liam neeson istanbul'da. taken 2 çekiliyormuş. balat, kadıköy, esentepe'de çekimler yapılmış. hangi otelde kalıyo? gitsek mi? i will find you! good luck
yazı
* blog'da hep video olunca bir şeyler yazmak zorunda hissediyorum kendimi.
* ben futbol yazmadıkça, türk futbolu kötüye gidiyor. ligimizde play-off sistemi var. hırvatistan'a yenilmemiz çok da sıradışı değil bunun yanında.
* hard rock cafe istanbul t-shirt'ünün esrarı nedir? nasıl oluyor? tek hard rock ankara'da değil miydi?
* aileyle yaşamak zor. devamlı bir stres. sonra misafir geliyo mesela, dünyanın en mutlu ailesi. çoğu aile böyledir tahmin ediyorum. toplumumuz başkaları ne düşünür'e kafayı takmış durumda. önce kendiniz bi mutlu olun. alınan bütün kararlarda komşular, akrabalar ne der kaygısı var. "birey yetişmiyor" bu ülkede.
radiohead - nude
fun for me
* 9gag'de oy veriyorum. iyiyle kötüyü ayırıyorum. benim sayemde gülüyosunuz hot ve trending'de gördüğünüz şeylere. bir şey değil.
diary of a madman
* halkımız gülmesini bilmiyor. bütün sorun burda. herkes gülse, siyaset savaç zart zurt hiç biri kalmaz. hangi devlet adamını kahkaha atarken gördünüz? yok. her yer böyle. geçen bronx'un bodyguardı ne güleryüzlü adamdı. çok hoşuma gitti.
guilty pleasure songs
evet. bu liste bayadır bekleniyordu zannediyorum. yok lan kimse beklemiyodu. benden neden beklersin ki böyle bi şey? bilemem. dinlediğim müzikle çok böbürlenirim gerçi. bekleyenler olabilir. buyrun elinize koz veriyorum.
pepee çok üzülüyor
james
şarkıları yazınca kimsenin dinlediği yokmuş. youtube devrine geçiyoruz.
playlist
kent - things she said
girls - vomit
donovan - catch the wind
gorillaz - crystalised
rambling man
* bazı şeyler var gülmemek gerekiyo ama komikler.
resolutions
kasım'a kadar
discrimination
bu blogda benim önerdiğim sanat eserleri tüketen okuyucuları kayırırım. suits finali çok çirkin bi şekilde güzel bitmedi mi gençler?
s/he pulled a mutu
mutu artık bir fiil de oldu. ölçü birimi olarak kullanıyorduk ama kilo verince kaos oldu baya. bir mutu etmeyen cisimler birden çok mutu etmeye başladılar. tarih dersinde metre santime geçtiğimiz zamanki gibi oldu.
* mikel obi'nin babası serbest bırakılmış. zamanında ben keşfetmiştim bu adamı u20 turnuvasında. isaac promise'yle döktürüyorlardı. sene 2006.
playlist
jay-z - 99 problems
suits
dizi var. yaz tabi vakit bol dizi film gidiyor baya. normalde pek 40 dakikalık dizilere katlanamam. canım sıkılır. dexter house falan izliyemedim bu yüzden. bi fringe var sanırım öyle izlediğim.
suits denen dizi 40 dakikalık. ama izliyorum. hem de sıfır aksiyon. bir yeni yetme bir de işinin ehli avukat'ın hikayesi. yeni yetme aslında hukuk bile okumamış ama biraz bilim kurgusal bir yeteneği var. gördüğü okuduğu her şeyi ezberliyor hatırlıyor. akıllı da bir adam. espriler falan yapıyo.
işinin ehli adam da ortamdaki en iyi en karizma avukat işte. kanın ısınıyo hemen.
böyle hukuk dizileri de baya sıkıcı olur normalde. ama bu böyle değil işte. karakterler çok sağlam. mahkemede olanlardan çok öncesindeki dolaplar ön planda. tam komedi değil ama espriler akıllıca. kahkaha atmasam da gülümsüyorum.
tavsiye olunur.
real madrid vs 109
baya eğlenceli olmuş. xabi alonso kavga falan ayırıyor. 4:40'da hayvanın biri çocuğu sakatlıyor.
lollapalooza
youtube'dan, sahneler arası koşturmadan festival keyfi. muse'la coldplay'i aynı anda çıkaran amerikanları da kutluyorum.
http://www.youtube.com/lollapalooza
the lincoln lawyer
bir blog vardı
evet. bayağı bir zaman oldu yazmayalı. bir aydan fazla. sadık okuyucularımdan özür dilerim. tatile çıkan köşe yazarı gibi eski yazılarımdan falan koyamadım. tatile çıkıyorum bile demedim. ama çok eğlenceli bir ay geçirdim. okuyucularımın hoşgörüsü olmasa bu kadar uzun bir tatile çıkamazdım.
aslında uzunca bir tatilde şunları bunları yazısı yazmak güzel olur, lakin benim üşengeçliğim yüzünden gezinin fotorafçısı aycan'dı. fotorafsız yazı güzel olmaz. özet geçiyorum.
amsterdam anlatılmaz yaşanır.
werchter inanılmazdı. müzikal anlamda zirvemi yaşadım. pasaport kuyruğunda amca umre'ye mi dedi. bir nevi dedim: werchter. olmadı böyle bi şey, aceto'dan çaldım. ama en iyi böyle anlatabilirim.
ilk günün büyük bir kısmını aycan'ın inatçılığı yüzünden kaçırdık. önceki geceden gitmek için ekstra ücret ödemişken ertesi gün götürdü bizi. tv on the radio, aloe blacc, seasick steve ve hives'ı kaçırmış bulunduk. sağlık olsun.
girdiğimizde queens of the stone age vardı yanlış hatırlamıyorumsam. öyle teker teker her grubu anlatamayacağım. özetliyorum son 1 aydır sadece qotsa, kings of leon, coldplay dinlemiş olabilirim. bu üç grup özellikle iyiydi performans olarak.
arctic monkeys'e ayrı bir paragraf açıyorum. bu ne göt kalkması bilader. adam mı oldun iki senede. ayıp ulan. türkiye'den kalkıp gelmişiz. bir kıpırda sahnede, olmadı bizi kıpırdat di mi? yok. içkiyi falan biraz fazla kaçırmışa benziyordu alex. benim adıma hayal kırıklığı oldu arctic monkeys.
elbow, portishead, two door cinema club, kasabian, kaiser chief (ardarda çıktı bun ikisi son gün, pek halim kalmamıştı, yazık oldu), beady eye, jimmy eat world aklımda kalmışlar çünkü iyiydiler. dinleyiciye saygı.
grupların sıralaması da pek olmamıştı. coldplay'e kadar bezdik baya. en önlerdeydik bi de ayakta pj harvey baydı baya. portishead'de muhteşem çaldı ama oraya uygun değildi pek. bir bildikleri vardı elbet.
son gün kaiser chiefs'den sonra kim çaldı bilmiyorum. luxury hugs dağıtıyordum. tabi öncesinde muhteşem hollanda'lı hannes'le tanıştım. o benle tanıştı ya da. ben uyurken üstümde ebleklikler yapmış. bize bi sürü hediyeler verdi, gitti. condomobile'de çalışıyormuş. sonra ben gittim bunun yanına, bana bira verdi, takıldık, condom dağıttık. orda luxury hugs kartonumu hazırladık hep beraber. kazandığım paralarla size bira ısmarlıycam dedim ama unuttum tabi sonra. bi istanbul'a döneyim hannes ve arkadaşlarına bi sürü şeyler yollıycam.
bu yukardaki çift de hesaplarıma göre manchester'lılar. türkiye'de kısa olan ben, avrupa'da iyice minyon olduğum içim luxury hugs yazısını göreden elemanlar beni taşıyarak güç gösterisi yapmayı pek sevdiler. bi tanesi baya uzağa götürdü beni omuzunda çevirerek, arkadaşlarımı bulamıyacam dedim bu kafayla, anca bıraktı.
avrupalı eğlenmeyi biliyor arkadaş. çok ufak bir olay pek eğlendirdi beni. türkiye'de mesela bunca senedir bir yabancı benden high five istememiştir. hep ben isterim. kaspars kambala vardır mesela basketçi, onu gördüm bi gün high five dedim direkt. böyle bir eğlence anlayışı yok maalesef bizde. içip ağar abi gibi oturalım evet. işte yürüyoruz öyle çocuğun biri geldi, "dear sir, may i have a high five please?" dedi. "of course" dedim ve çaktık. çok hoşuma gitti bu detay.
werchter böyle. aycan ben uyurken pierre van hoijdonk'un arkadaşıyla tanıştığını iddia ediyor ama daha adını bilmiyor. inanmak güç.
fotoraflar üzerinden gidelim.
taken'ı izlediniz mi? bu resmi kemal'e yollamak için çektik. bagetleri aycan aldı. teşekkür ederim kendisine.
bagetler bu açıdan gözükmemiş ama o şartlarda baya başarılı bir fotoraf olmuş. internetimiz olsa bakıp biraz da ot koyardık poşete.
roma'da termini'nin oralarda yellow diye bi bar var. iyi bir yer. bir erkeğin her şehirde gideceği bir barı olmalı derim. bunlar orda tanıştığımız linfield taraftarı kuzey irlandalı arkadaşlar. liam neeson da oralıymış. favori snooker oyuncum steve davis de. yukardaki fotorafımı gösterdim, çok beğendiler onlarda. zaten muhteşem irlanda aksanım yeterliydi beni sevmeleri için.
bu resmi poster yaptırıp odamın duvarına asmak istiyorum. bütün gezi tek fotoraf çekmedim, e şanzelize artık çekelim bi tane dediğimde, kemal'in eli'.
burası bir bara benziyor ama bir et restoranı. robert et louise olmalı adı. saat 12ye yaklaşınca camlar ve perdeler kapanıyor, sigara içilebilen bir bara dönüşüyor. en soldaki patron, ipod'un music quiz yapıyor. tabi sorduğu ilk şarkıyı bilmemle saygısını kazanmasak bu kadar sevmezlerdi bizi. sonra bildiklerimi saymıyorum. louisana'da öğrenci olan okuyucum varsa tüm notları beş olurdu bak. resimdekilerin yarısı öğretmen. sonra hep beraber zamanında the artist formerly known as prince'in çaldığı bara gitmemiz de jabası. yok lan son şarkı olarak tarkan çalması jabası. video'su available on demand. orda paul rudd'la ve concorde'un düşmesinden sorumla adamla da tanıştık da fotoraf yüklemek kasıyo biraz.
o bardan dönüşte rastladık flower man'e. arkadaşlarım hayır gitme, tehlikeli olabilir dediler. ama ben onun dünyanın en barışçıl insanı olduğunun biliyordum. fotoraf çekilirken adının flower man olduğunu bilmiyoduk ama şu duruştan anlaşılıyor zaten. muhteşem şarkısı blablabli blablabla'nın videosu mevcut. yalnız bide verdiği cd çizikti. myspace'i falan da yok başka şarkılarını dinleyemedik.
sucker punch
hevesli werchter rüyalarımı vize başvuruma nazar değdirmesin diye sildim. zira bugün idata'dan sms geldi, konsolosluktan mesajınız var şu siteden bakınız diye. lakin sitede bir mesaj yok. konsolosluğu aradım durdum bütün gün. açan yok. garip garip durumlar. gereksiz strese sokuyolar adamı.
derken aldım vizemi. idata çalışanları muhteşem insanlar. sanırım sadece hollanda masası öyle. allah razı olsun işleri denk gitsin. güvenlik ise tyler durden tarzı birgün iyi birgün kötü.
konsolosluğun güvenliklerine de ayrı bir paragraf açıyorum. git çay iç lafla vize falan alma. o derece sıcak ve taşak insanlar. aynısını konsolosluktaki kadın için söylemeyeceğim.
playlist
resim sağ tarafa taşmış. bi şeyler yazalım aşağıya insin.
take me home tonight
80ler müzik olsun, moda olsun popüler kültür olarak sınıfta kalmıştır bence. ama buna rağmen en karakterli decade aynı zamanda(decade'in türkçesi yok? onyılı beğenmedim.) yani zaman makinesiyle yanlışlıkla 80lere gitsem, kimseye sormam anlarım 80lerde olduğumu. çirkin bir farklılığı var.
neyse konuyu filme bağlamak için girdim 80lere. take me home tonight seksenlerde geçiyo tabi ki. fena film değil. bu filmleri filmlerden özetleme işini kaptım baya. superbad meets dazed and confused diyorum.
öyle 2 saat durmadan güldüren bir film değil. ama komedi filmi. arada derin mevzulara inmeye de çalışıyor ama çok bayat (cheesy) olmuş oralar. soundtrack filmden iyi. 80lerde güzel şarkılar da yapmışlar insanlar. kim seçtiyse bravo.
10 üzerinden 6.9 veriyorum.
serkan
blog'u kapıyorum. sadece bu videoyu izliyoruz artık. gülme anlayışım değişti, hiç bir şey komik gelmiyor.
playlist
kings of leon - back down south
timber timbre - black water
can - vitamin c
black lips - modern art
hakan peker - bir efsane
odam şimdi sensiz soğuk ve karanlık
yıldızlar sanki sönmüş ay bize küsmüş
aklımdan çıkmıyor hiç o güzel sesin
bir görmek için seni neler vermezdim.
bir efsaneydi efsaneydi senle beraber olmak
gözlerinde buluşup ellerine dokunmak
saatlerce uzanıp hep yanında kalmak
bir efsane senle beraber olmak
her yerde bizim şarkımız çalınıyor bak
neler neler söylüyor bir dinlesen ah
silmek çok zormuş diyor seni kalbimden
sessizce ahlıyorum dertten kederden
bir efsaneydi efsaneydi senle beraber olmak
gözlerinde buluşup ellerine dokunmak
saatlerce uzanıp hep yanında kalmak
bir efsane senle beraber olmak
seninle yaşarım ben her hatırada
sana koşarım kapım her çalışında
neden neden yoksun şimdi yanımda
alışamadım hala ben yokluğuna
bir efsaneydi efsaneydi senle beraber olmak
gözlerinde buluşup ellerine dokunmak
saatlerce uzanıp hep yanında kalmak
bir efsane senle beraber olmak
rambling madman
* bi ödevi turnitin'e yüklemekten müthiş bir haz duyuyorum. çalıyorum, çırpıyorum, plagiarismin kitabını yazıyorum. %6 diyo mal. hepsi de tırnak içinde. bayılıyorum. keşke her ödevi turnitin'e yükletselerdi.
playlist
mazzy star - halah
ladies of music
bayanlar baylar, bir ödev erteleme yazısıyla daha devam ediyoruz. şu anki planım bloga yazarak bir tempo yakalayıp, paper'a devam etmek. bakalım. ha bugünkü konumuz müzik camiasından hoş hatunlar. bazıları kadın, bazıları kız, bazıları bayan. hatun hepsini kapsadığından dolayı seçtim. bayan niyeyse sevilmiyor. blog'un 'kadın' okuyucuları gün gittikçe arttığından artık daha dikkatli olmamız lazım. zamanında burda bikinili hatun fotoraflarından dvd ödüllü tahmin yarışması yapardık be.
neyse. belirli bir sıraya koyamadım. çok denedim, olmadı! bir de tabi dış görünüşleri kadar seslerinin, müzik, kılık kıyafet, ve yaşam tarzlarının da önemli olduğu bir 'skala'dan geçirerek seçtim hepsini. bilginize.
alison mosshart
alison aslında bir numara ya. bundan sonrasını sıraya koyamadım diyelim. of nerden başlasam bilemedim. bi kere ismini ilk kez duymuyosunuzdur belki de. placebo'nun meds'inde "beybi did you forget to take your meds?" diyen abla - hakiki kız olan-. yaa işte.
tabi bir placebo şarkısıyla blog'da ve gönlümde yer edinmedi alison. her şey şununla başladı;
<iframe width="420" height="345" src="http://www.youtube.com/embed/g5_c8qH9cZo" frameborder="0" allowfullscreen></iframe>
saçları müsaade ettikçe sırf sesten ibaret olmadığını gördük. aslında suratında kelimelere dökemediğim hafif bir yamukluk var. farkındayım. domuza benziyo sanki. ama benim en sevdiğim hayvan da domuz zaten.
iyi saçmaladım. her şey orantıda değil zaten. overall bi tatlılık var hatunda. duruşunda falan bi şeyler var. hayatı çözmüş gibi böyle, eğlenmesine bakıyo.
şimdilerde the kills adlı grubu var. vv diye de bi takma adı var. gereksiz bilgi.
zooey
birinci olmadığından gönlünü almak için ona ismiyle hitap ettim. aktris desen, oyuncu desen, insan desen birinci olurdu. ama iş müziğe gelince, yukarıda bahsettiğim skaladan dolayı birinci olması mümkün değildi. zira çok bayık şarkılar yapmakta. sırf smiths falan coverlasa belki birinci olabilirdi. bi de takıldığı tip hoşuma gitmiyo. ne de güzel çıkmış, in the sun klibinden. listenin üçüncüsü kim değil az sonra.
kim deal
wordplay! listenin en çirkin insanı kim deal. yaşlı da artık. ellisine merdiven dayamış, çıkmış merdiveni, yukarı çekiyo altmışlar için. e peki neden listeye aldın onu komutan?!
pixies.
pixies olmasa nirvana olmazdı. nirvana olmasa müzik olmazdı...
bi sonraki hatun kim gordun mu?
kim gordon
wordplay! valla espri yapmak için seçmedim. aynı mantık devam ediyo. sonic youth olmasa pixies olmazdı dan. hem iki kim olmadan olmaz. himym'de bile bahsediliyodu galiba bundan? aycan? ayrıca kim gordon ben doğmadan önce şarışındı, güzeldi.
rock tarihi dersine dönmeye başladı. wanda jackson falan demeden günümüze dönsek iyi olacak. kim var sırada?
lykke li
valla baya araştırdım adı kim olan birini ama bulamadım. likili geldi aklımda. pek şarkısını da bilmiyorum gerçi. ama listemde yani.
i blame coco
bu hatunun hiç bir şarkısını bilmiyorum. adını bile bilmiyorum. lykke li fotorafı ararken rastladım. werchter'de de çıkıyo ondan koydum. dinleriz bi ara.
oh land
garip bi ismi var. şarkı söylemeden bile para kazanabilirmiş gibi güzelliğiyle. bir iki şarkıyla last.fm hatırlattığı için girdi listeye. torpilli bi de.
Olivia Merilahti
adını yeni öğrendim olivia'cım ama bil ki bu liste sırayla gitseydi yukarılarda olurdun. kahkülden kazandığın gibi, on my shoulders gibi koca bir yaza damgasını vurmuş bir şarkı da senin. zooey'nin aksine takıldığın tip de efendi bi adama benziyo.
françoise hardy
yoruldum artık ödeve başlama vakti. tartışmasız bir isimle noktalayalım dedim. güzelliği tartışılmaz heralde. sesi de fena değil şarkıları pek bana göre olmasa da. daha önemlisi, rock camiasındaki etkileridir heralde. baya bi şeyler yapmış ben de yeni öğrendim. bob dylan françoise'yla tanışmadan konsere çıkmam diye tutturmuş mesela. mick jagger'la takılmış falan filan. tanrıça gibin.
bugünlük bu kadar. kesin unuttuklarım olmuştur. zaten baya kişisel bir listeydi. gocunmak yok. çok yorum yapıyosunuz, cevaplamaktan yoruluyorum. biraz beni de düşünün. listede göremeyip üzüldüğünüz hatun kişileri yorum kısmında paylaşmayın. ben de artık 1 ay bi şey yazmam zaten.
i am number four
böyle bi kötü filmler blogu olsa, yazarı yeni filmlerden en kötülerini seçse, biz de onları izlemesek güzel olurdu. gerçi artık sadece isminden filmlerin kalitesini anlayabiliyorum. fragmanı da izlediysem filmi izlemiş kadar oluyorum.
yine de izledim i am number four'u. bok gibiydi. twilight kopyası olmuş. ayrıca eve "filmler indirdim izleriz" diye giren memo'yu, bu filmi seçtiği için tebrik etmek istiyorum.
filmde sadece iki güzel şey vardı. bir müzikler, iki başroldeki hatun. bi de türkiye'yi gördük kızın kitabında. onun dışında senaristler hangimiz daha klişe olabilir diye iddia'ya girmişler gibi. çok fazla ergenlik var filmde. cheesy espriler hem kötüydü hem de yanlış yerlerde kullanılmıştı.
ha bi de ingilizce konuşan uzaylı fena değildi. baya iyiydi hatta. kendi filmini çeksin o. olur. köpek de iyiydi baya. uzaylıdan sonra en iyi aktör oydu filmde. sırf duruşuyla sahne çalıyodu. bravo. sonda ölse sinema tarihine geçerdi.
evet film o kadar kötü ki spoiler falan kasmadım. bi şey kaybetmezsin. belki gülmek için izlenebilir ama o bile zorlama olur.
limitless
iyi film. fikir yaratıcı. kitaptan uyarlanmış zaten belli oluyor. insanoğlu beyninin yüzde bilmemkaçını kullanır geyiği vardır ya, ana karakterimizin aldığı hap yüzde yüze çıkarıyor oranı. aslında bi dorian gray falan gibi ruhunu satma olayına benziyo ama yine de orijinal bi fikir.
işleniş güzel. kitchen confidential'dan beri tuttuğum bradley cooper başrolü (morra) iyi kotarmış. robert deniro baya gereksiz bir rolde, zaten oyunculuğunu overrated bulurum. al pacino'ya daha çok yakışırmış.
haplı ve hapsız olmak; farkı renklerle, sonsuz zoomlarla ortalama bir hollywood filminden çok üstün bi şekilde anlatılmış. yönetmen neil burger'ın dört filmi var ama takip edilmeli. kahramanın yeni süpergüçlerini denemesi falan eğlenceliydi baya.
buraya kadar 10/10 bi film. ama senaryodaki gerizekalılıklar benim puanımı 8'e indirdi. tüm beynini kullanan bir adamın benden akıllı olması lazım. yer yer salaklıklar yapıyor. kitaptan mı senaryodan mı kaynaklı bilemiyorum. bunlar olmasaymış bir şaheser olurdu benim gözümde ama şimdi sadece ortalamanın üzerinde diyebilirim. tavsiye ederim.
stoch
miroslav stoch, 2 senede 2 şampiyonluk. ikisinde de takımını sırtlayan oyuncu.
ama chelsea'de oynayamaz.
bulls
bazılarınız benim chicago bulls taraftarlığımı benimsemekte güçlük çekiyor. bir açıklama yapmam gerekti.
her şey şans eseri bir maçlarını izlememle başladı. adamlar muhteşem savunma yapıyor, hücumda topu maksimum düzeyde paylaşıyor, ama sıkıcı da değiller rose gibi bir adam da var gerektiğinde çılgınlıklar yapabiliyor. baktım koçları da değişmiş bu sene, adamın ilk head coachluğu. iki sene önceki boston serisinden de bir tanışıklığımız vardı tabi ama o zaman bu kadar etkilememişler beni. bi kirk hinrick varmış zaten sevdiğim. omer asik de var tabi, unutmayalım.
sonuçta sezonun başında kanım ısındı, bütün sezon izledim takımı. ayağım alçıdayken adamları birinci yaptım normal sezonda. şimdi dünkü miami maçında, bu sezon galatasarayın bütün maçlarından daha fazla heyecanlıydım. toplamından diyorum.
bu noktada, türkiye hariç tüm spor olaylarında underdog'u desteklediğimi belirteyim. luis enrique'li kluivert'lı barcelona'yı yıldızlar karması madrid'i yensin diye severdim. şimdi yıldızlar karması madrid'i barcelona'nın dominant oyununu geçsin diye seviyorum.
montoya bıraktığından beri formula bir izlemem. hakinen'i severim. schumaer'den nefret ederim. lakers'ı sevmem, kobe'yi sevmem saygı duyarım. kaybetmeye alışmış arsenal taraftarıyım. fever pitch kitabının etkisi vardır.
--
tamamen bağımsız olarak ergün penbe ne kadar serinkanlı bir adamdır. adam uefa kupasını kazanmış, ilk penaltıyı atmış. daha sahada röportaj yapılıyo. o kadar rahat ki adam "bugün de doğum günümdü zaten attım gol oldu" diyo herif sanki sivasspor'u yenmiş ligde.
--
ödev yapmamak için uzattıkça uzatıyorum. sonuçta chicago miami'ye verebilir seriyi. ama şu ilk maç bile yeter bana. favoriyi yenmeyi seviyorum. aycan'ı yenmeye bayılıyorum. o yüzden bulls şampiyon olsun istiyorum. 3 sene üst üste şampiyon olsunlar, bırakırım desteklemeyi diye düşünüyorum. ama söz vermiyorum belki çok bağlanırım.
bunun yanında yabancı bir ülkenin takımını destekleyenleri anlamayan insanları anlamıyorum. ben mesela yabancı olsam türkiye'den trabzonspor'a hemen kanım ısınırdı. 4. büyük işte ne güzel. yeter bu kadar. ödev vakti. 2 haftadır bir gram dersle ilgili bi şey yapmadım. bıktım, konstantre olamıyorum, motivasyonum sıfır. bitse de gitsek modundayım. çarşamba günü iki sunum yapmam lazım. silkelenmem lazım.
kupanıza sahip çıkın arkadaş.
bu ramos'dan daha eğlenceli olmuş. ilk yerden alan adam ve yetiştirmeye çalışan arkadaş renk katmış.
playlist
manhester orchestra - virgin
brazzaville - bosphorus
brazzaville - taksim
patsy cline - crazy
weezer - unbreak my heart
ahmet koç - total eclipse of the heart
an epic showdown
aycan community'ye de el atmış. nerede eğlence vay oraya gidiyor. eğlence kalmıyor.
mdgdb
gün geçmiyor ki blog çılgın gençliğin bir çılgın planına daha alet olmuyor. bu gün geçmiyor ki kalıbına pek hakim değilim, yanlış kullanmış olabilirim.
Horror Movies: Drink each time ...
... someone dies.Drink twice if it's a cop or other authority figure.
... someone has sex.Drink twice if someone REFUSES sex.
... whenever there's onscreen nudity.Drink twice if it's female.
... you can see the killer, but the characters cannot.
... the killer is wounded, but not killed.
... someone screams.Drink twice if it's a male.
... there's a "false scare" (a cat jumping off a shelf, etc.).
... the power goes out just before the killer arrives.
... the car won't start at a crucial moment.
... the gun runs out of bullets at a crucial moment.
... a character trips or falls while being chased.
... the "dead" killer gets up for one final scare
Zombie Movies: Drink each time ...
... a human gets bitten.
... a named character becomes a zombie.
... someone kills a named character zombie.
... someone explains how to kill a zombie (i.e., "aim for its head!")
... fire is used to frighten or kill a zombie.
... someone shoots a zombie in the head.
... someone uses an unorthodox weapon (guitar case, beer stein, human limb, etc.), and it works.
... the zombies dine on human flesh.Drink twice if the victim is dismembered.
Big-Budget Summer Action Movies: Drink each time ...
... a city is threatened with destruction.Drink twice if it's New York, London, or Paris.
... a recognizable landmark is damaged or destroyed.Drink twice if it's the Statue of Liberty, Big Ben, or the Eiffel Tower.
... a child or animal is saved from imminent danger.
... someone refers to someone else as "sir."
... someone assembles a team.Drink twice if they actually say "we've assembled a team."
... someone explains a piece of technology.
... there's a recruiting, training, or preparations montage.
... someone has sex. Drink twice if it's Ben Affleck.
... the soundtrack breaks into rock music.
... the action drops into slow-motion.
... someone removes a shirt or coat, revealing a white undershirt/bra.
... the original plan goes wrong.Drink twice if someone dies when it does.
... a character sacrifices themselves to save the day.Drink twice if it's a minority character.Drink three times if it's a foreigner.
... the hero kisses the girl.Drink twice if it's just before the climactic scene..
aycan iddiaları
2. kgbb: -5
consumables
- tim powers - the anubis gates
Blog Arşivi
-
Goblyns - Hunki Bobo - *Berlin ve Amsterdam'ın hareketli müzik sahnelerinden gelen, yüksek enerjili, saykedelik ve enstrümantal bir groove rock üçlüsü olan Goblyns'i takdimi...5 gün önce
-
Meydan Okuma -2 - Aziz Yıldırım’ın seçimdeki en büyük kozu olarak açıkladığı Jose Mourinho projesi futbolseverlerin aklına bir başka Portekizli’yi getirmiş olabilir. Bunda...7 ay önce
-
Klas - Klas pic.twitter.com/t2VP9ef7WF — footbaLLove (@footbaLLove) November 24, 2022 Klas yazısı ilk önce footbaLLove üzerinde ortaya çıktı.2 yıl önce
-
Müziğin öldüğü gün #BBIThrowback - 3 Şubat 1959’da yaşanan bir uçak kazası, tarihe “müziğin öldüğü gün” olarak kaydedildi. Peki neden? Bundan tam 63 sene önce Amerikan rock ‘n’ roll müzisy...2 yıl önce
-
Haftanın Albümleri (11.02.2020): Beraber ve Solo Geri Dönüşler - Gözümüzü yeni albüm, EP ve single’lara çevirdiğimiz müzik turunda bu hafta yol ikiye ayrılıyor. Bir yanda sakin vokaller, acelesiz ritimler, dinledikçe a...4 yıl önce
-
Libro y miseria. - Beşiktaş’ta bir kitapçıdayım. *Son Çıkanlar *önünde kitaplara gözatarken köşedeki ufak oturma elemanı üzerinde bir kadının biraz utanırcasına kitap sayfa...5 yıl önce
-
How Manchester United should line up against Wolves - Opening their Champions League campaign with a 3-0 win against Young Boys, Manchester United manager José Mourinho would have been…6 yıl önce
-
Üç silahşörler: Erkin - Barış - Cem - [image: buhar ısı gün ısı] Türk rock müziğinin üç silahşörleri: Barış Manço, Cem Karaca ve Erkin Koray. Hem çok benzerdiler, hem çok farklı. Üçü de uzun s...6 yıl önce
-
Bu Sefer Bahanem Var - Yine ihmal ettim blogu ama bu sefer sağlam bahanem var. Son 9 senedeki ikinci kıtalar arası taşınma olayına kalkıştım. Bilenler bilir, son 9 senedir Avus...10 yıl önce
-
Yan Dükkana Taşındık - Elimde olan, olmayan birçok sebeple buraya yazı yazamayacak duruma gelmiştim, elim biraz rahatlamışken dönüp tekrar yazmaya içim el vermedi. 4 senelik, bin...11 yıl önce
-
-
Once upon a time in Gebze - bakıyorum da bizim blogda aylardır bir yazı eklenmemiş, sadece cem'in eklediği birkaç video var ama onların bile bir satır cümle açıklaması yok. bugün deni...12 yıl önce
-
-
-
-
Recent Comments